Skolyoz tedavisi farklı prosedürleri içerebilir. Korse, iple gerdirme, füzyon, büyüyen manyetik rodlar elimizdeki skolyoz tedavi seçeneklerinden en önemlileridir. İlk olarak skolyoz nedir sorusunun tanımını yaparak başlayalım. Skolyoz, normalde dümdüz olması gereken omurganın anormal bir şekilde sağa veya sola doğru eğrilmesidir. Çoğu zaman çocukluk veya erken ergenlik döneminde teşhis edilirken, bebeklerde de görülebilmektedir. Omurganın, yandan bakıldığında, boyun, sırt ve bel bölgesinde normal kıvrımları olup, bu doğal kıvrımlar, başı leğen kemiği üzerinde konumlandırır ve hareket sırasında mekanik stresi dağıtmak için amortisör görevi görür. Skolyoz ise, normalde eğrilik olmaması gereken ön düzlemde, omurganın yana eğriliği olarak tanımlanır. Skolyozun şiddetini, eğriliğin derecesi belirlemektedir. Eğriliğin derecesi de yine ön düzlemde ölçülürken, skolyoz aslında daha karmaşık, üç boyutlu bir deformitedir ve yana eğilme dışında, omurganın kendi ekseni etrafında dönmesini de içermektedir. Omurgadaki eğriliğin derecesine bağlı olarak skolyoz tedavisi gündeme gelir. Uygun tedavi seçenekleri değerlendirilir.
Skolyoz, nüfusun yüzde 2-3’ünde görülürken, ülkemizde de yaklaşık 1,5-2 milyon kişiyi etkilemektedir. Skolyoz bebeklik (konjenital skolyoz) veya erken çocukluk döneminde (idiyopatik) gelişebilmektedir. En sık görülen idiyopatik (nedeni bilinmeyen) türü ise, 9-17 yaş arasında, büyüme çağındaki çocuklarda görülmektedir. Düşük dereceli eğtilikler, her iki cinsiyette de eşit oranda görülürken, tedavi edilecek düzeyde olan eğrilikler kızlarda erkeklerden 7 kat daha fazla olarak görülmektedir. Yine kızlarda tedavi gerektiren bir eğri büyüklüğüne ilerleme olasılığı, erkeklere göre 8 kat daha fazladır. Skolyozda ailesel geçişin de olduğu bilinmektedir.
Skolyoz nedenlerine göre: idiyopatik, konjenital ve nöromüsküler olmak üzere üç grubta sınıflanabilir.
Çocuklarda Skolyoz hastalığını gösterecek bariz işaretler vardır. Bunlar genellikle anne babalar tarafından fark edilir. Aşağıdaki belirtilerden bir veya daha fazlası fark edilirse, çocuğunuzu mutlaka bir ortopedi uzmanına götürmeniz gerekir.
İdiyopatik skolyoz hastalarının genelde ağrısı olmamaktadır. Ancak hastaların %25’inde, ilk tanı anında sırt-bel ağrısı şikayeti olabilmektedir. Bu hastaların %10’unda (spondilolistezis, siringomiyeli, bağlı omurilik, bel fıtığı veya omurga tümörü gibi) altta yatan, ağrı ile ilişkili bir durum olabilmektedir. İdiyopatik skolyoz tanısı alan bir hastada sırt veya bel ağrısı varsa, bu hastaların skolyoz dışında başka bir ağrı nedeni açısından kapsamlı olarak değerlendirilmesini öneriyorum.
İdiyopatik skolyoz, göğüs kafesinin şekli ve büyüklüğünde yarattığı deformasyonlar ve yamulmalar nedeniyle akciğer fonksiyonunu etkileyebilmektedir. Hafif ila orta şiddette idiyopatik skolyozlu hastalarda solunum fonksiyon testleri, akciğer fonksiyonunda azalma olduğunu göstermiştir. Teşhiste geç kalınması, ve eğriliğin 90 derecenin üzerine çıkması akciğer ve kalp fonksiyonlarını ciddi derecede bozabilmektedir. Anne-babaların, skolyoz şüphesi durumunda, çocuklarını bir ortopedi uzmanına götürmeleri son derece önemlidir.
Skolyoz tanısı, genellikle bir ortopedi uzmanı tarafından gerçekleştirilecek fizik muayene, ve ayakta çekilen omurga röntgeni ile konur. Bilgisayarlı Tomografi (BT) ve Manyetik Rezonans (MR) görüntüleme de tanıyı doğrulamaya ve detaylandırmaya yardımcıdır. Eğriliğin derecesi ölçülüp, bunun sayısına göre skolyozun şiddeti tatyin edilir. Skolyozun tanısı, ön-arka omurga röçntgeninde ölçülen eğriliğin 10 dereceden fazla olmasıyla konur. 20 derecenin üzeri eğriliklere tedavi başlanır. 45 ila 50 dereceyi aşan eğrilikler ise ciddi kabul edilir ve sıklıkla cerrahi tedavi gerektirirler.
Çocuklarda skolyoz yaşa göre sınıflandırılır: 1.) İnfantil (0 ila 3 yaş); 2.) Juvenil (3 ila 10 yaş arası); ve 3.) Adölesan (Ergen) (11 yaş ve üstü veya ergenliğin başlangıcından iskelet olgunluğuna kadar). İdiyopatik skolyoz ergenlik döneminde ortaya çıkan vakaların büyük çoğunluğunu oluşturur. Skolyoz, ciddiyetine ve çocuğun yaşına bağlı olarak yakın gözlem, korse ve/veya ameliyatla tedavi edilir.
Konjenital (doğuştan) skolyozlu çocuklarda diğer konjenital (doğuştan-gelişim kusuruna bağlı) anormalliklerin görülme sıklığının arttığı bilinmektedir. Bunlar en yaygın olarak omurilik (%20), böbrek-boşaltım sistemi (%20-33) ve kalp (% 10-15) ile ilişkilidir. Konjenital skolyoz tanısı konulduğunda sinir, boşaltım (genitoüriner) ve kardiyovasküler sistemlerin değerlendirilmesinin yapılması önemlidir.
Yetişkinlikte ortaya çıkan veya tanısı konulan skolyoz, çocukluk çağı skolyozundan farklıdır; çünkü büyümesi tamamlanmış hastalarda altta yatan nedenler ve tedavi hedefleri farklılık gösterimektedir Skolyozlu erişkinlerin çoğu:
Yetişkin (dejeneratif) skolyoz hastalarının yaklaşık yüzde 40’ında skolyozda ilerleme görülmektedir.
Dejeneratif (omurganın kireçlenmesine bağlı) skolyoz en sık belin alt kısmında ortaya çıkar ve daha çok 65 yaş ve üzeri kişilerde görülür. Çoğunlukla omurilik kanalının daralması ve bel fıtığı eşlik eder; bu durum da ciddi ağrı kaynağı olur. Dejeneratif skolyozla ilişkili sırt ve bel ağrısı genellikle yavaş yavaş başlar ve aktiviteyle artma eğilimi gösterir. Skolyozun bu türünde omurganın eğrilik derecesi genellikle küçüktür, bu nedenle ameliyat yalnızca cerrahi dışı yöntemlerin ağrı kontrolünde başarısız olduğu durumlarda önerilmektedir.
Skolyoz tanısı konduktan sonra amaç, omurgadaki eğriliğin artmasına engel olmak, mümkünse eğilmenin düzelmesini sağlamak ve dengeli bir omurga elde edebilmektir. Skolyoz tedavisi için seçim yaparken değerlendirilmesi gereken birkaç konu vardır:
Bu değişkenler değerlendirildikten sonra skolyoz tedavisi için aşağıdaki seçenekler önerilebilir:
20 derecenin üzerindeki eğriliklere korse ve skolyoza özel egzersizler başlanır. Bu tedavinin amacı, eğriliği düzeltmek değil, ilerlemesini engellemektir. Korse tedavisi yalnızca büyümesi devam eden hastalarda etkilidir ve büyüme durana kadar her gün 16 ila 23 saat giyilmesi önerilmektedir.
Ameliyat, korse tedavisine rağmen, veya korse kullanamadığı için eğriliği ilerleyip 40 dereceyi geçen hastalara önerilmektedir. Çocuklarda ameliyatın iki temel hedefi, eğriliğin çocuk büyüdükçe ilerlemesini durdurmak ve omurga deformitesini derecesini azaltarak, dengeli bir omurga sağlamaktır. Hastalığın kesin tedavisi olarak skolyoz tedavisi için uygulanan ameliyatlar iki çeşittir.
Bunlardan ilki klasik ameliyat olan, füzyon ameliyatıdır. Bu ameliyatta çocuğun sırtına ortadan, eğrilik boyunca uzun bir kesi yapılır. Omurlara yerleştirilen vidalar ve araya konan metal çubuklar ile eğrilik düzeltilir. Bu ameliyat sonrasında omurganın ameliyat edilen bölgesinin büyümesi ve hareketi durdurulmuş olur. Bu nedenle de ameliyatın olabildiğince ertelenerek, çocuğun büyümeye devam etmesi amaçlanır. Tabi bu arada eğrilik ilerleyebilir de. Füzyon ameliyatına kadar zaman kazandırabilecek ameliyatlar olduğu gibi, hiçbiri nihayi çözüm değildir ve başarılı olsun ya da olmasın sonunda hepsi füzyon ameliyatına gider. Erişkin hastalara uygulanan ameliyat da füzyon ameliyatıdır. Bu hastalarda ameliyat sonrası, komşu omurga segmenti hastalığı, füzyonun üstündeki ve altındaki hareketli segmentlerde zamanla dejeneratif değişikliklerin (kireçlenme) meydana gelebilmektedir. Bu durumda yeni ameliyat gereksinimleri gündeme gelebilmektedir.
Daha yeni olan diğer ameliyat türü ise, İpli Skolyoz (Vertebra Cismi Gerdirme – Bantla gerdirme) ameliyatıdır. Bu ameliyat, büyüme potansiyeli olan (büyümesi devam eden) ve eğriliği esnek olan çocuklara uygulanabilmektedir. Bu ameliyatta, kapalı yöntemle koltuk altına iki küçük kesi yapılır ve göğüs kafesinin içine yerleştirilen bir kamera yardımıyla, vidalar omurlara yandan yerleştirilir. Bu nedenle de sırtta büyük bir kesi olmaz. Bu vidaların arasına yerleştirilen bir bant (ip) yardımı ile de eğrilik düzeltilir. Ameliyattan sonra çocuk büyümeye devam ettikçe, eğrilik düzelmeye devam eder. İpli Skolyoz ameliyatının en büyük avantajları ve klasik füzyon ameliyatından farkları:
Tedavi edilmeyen hastaların eğrilikleri ilerleyerek, hem fiziksel görüntülerinin bozulmasına, vücutlarının bir tarafa doğru eğilmesine, omurga dengesinin bozulmasına, omurların kireçlenmesine ve ağrıya neden olabilir. En önemlisi, eğrilikler çok ilerleyip, akciğer ve kalp fonksiyonlarını bozarak, hayati tehlike gelişmesine de sebep olabilirler.
Düşük Ayak Sendromu Düşük ayak sendromu, ayak ve ayak parmaklarının öne, yukarı doğru kaldırılmasında zorlanma…
Kaval Kemiği Ağrısı Dizden ayak bileğine dek uzanan kemik kaval kemiğidir. Diğer bir adıyla tibia.…
Donuk Omuz Donuk omuz ya da donuk omuz sendromu, omuzdaki tüm yapıları (humerus, kürek ve…
Omuz Kireçlenmesi İnsan vücudunda bulunan tüm eklemler zaman içinde aşınabilir, kireçlenebilir. Diz ve kalça eklemlerinin…
Kıkırdak Zedelenmesi Kıkırdak, eklem yüzeylerinin kaygan bir halde olup, eklem kemiklerinin birbirine sürtünmesini engelleyen bir…
Diz Kireçlenmesinden Koruyan Egzersizler Diz kireçlenmesinden nasıl korunuz konusu önemlidir. Zira aslında temelde basit egzersizlerle…